3 Şubat 2010 Çarşamba

Afganistan-Pakistan konulu III. İstanbul Zirvesi’nin Sonuçları Üzerinden Londra Konferansı 2010'un Analizi ve TR'nin AfPak Siyasetine Bakışı (2)

Şubat 2010’u dispolitikaanalizi. blogspot. com’da Afganistan-Pakistan konusuna ayırmayı düşündüm. İlkyazımda Afganistan’ın fotoğrafını uluslararası dinamiklerle ele almaya çalıştım. İkinci yazımda sizlere III. İstanbul Zirvesi’nde yaşananları ve dolayısıyla Türkiye’nin rolünü açıklamaya çalışacağım. Daha sonra üçüncü yazımda Londra Konferansı’na ve Afganistan iç siyasi yaşamına da değinerek bu yazımı sonlandırmayı planlamaktayım. Dördüncü yazımı da AfPak Bölge Siyaseti ve 2010’daki muhtemel gelişmeleri ele almaya çalışacağım. Son olarak Türkiye’nin yapabileceklerini ele alarak bu diziyi toplamayı düşünüyorum.

2010’un Ocak ayında İstanbul’da Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Afganistan Devlet Başkanı Karzai ve Pakistan Devlet Başkanı Zerdari ile birebir ve üçlü olmak üzere görüşmeler yaptı. Toplantı sırasında Abdullah Gül, tarafından İstanbul Zirvesi’nin Londra’da düzenlenecek konferansa yarar sağlayabileceği söylese de benzeri ilk toplantının 2007 yılından itibaren üç ülke tarafından düzenlendiğinin de altı çizme ihtiyacı duymuştur. Bu ihtiyaç zirvenin sonundaki bildiriye de yansımıştır, bildiride üç ülke arasındaki yakın tarihi manevi ve psikolojik yakınlığa atıf yapılmış, üç ülkenin ekonomik askeri ve siyasi yakınlığa derinleştirilmiş çalışmalar yapacağı belirtilmiştir.

Bu yakınlaşmayı somut projelerle desteklemek isteyen Türkiye, Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu aracılığıyla Pakistan’ın güneyinden başlayacak bir tren hattının İran’a oradan Türkiye’ye geleceğini, sonra da İstanbul üzerinden Avrupa’ya uzanabileceğini belirtmiştir. Çin’in de bu hatta bağlanmasıyla Avrupa Birliği pazarlarıyla Uzakdoğu arasında birleşmenin sağlayacağı öngörülmektedir. Küresel anlamda bir etki yaratabilecek bir proje olan bu düşünce bölgenin de istikrarına katkıda bulunabilecektir. Bu hattın fizibilitesi üzerinde çalışmaların desteklenmesi bölgenin durumu üzerine çalışmalar yapılması bu toplantıların sürekliliği ile sağlanacaktır kanaatini taşıyorum.

Pek tabii güzergâhın güvenliği üzerinde tartışmalar yapılacaktır. İran’ın projeye verebileceği desteğin uluslar arası toplumun onayına bağlı olması, İran-Türkiye hattında Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesindeki mevcut iç güvenlik sorunları veya Kafkasya’daki yaşanan donmuş sorunların statüleri üzerinde çalışmalar yapılarak bu alanda projelendirmeler konuşulabilecektir. En azından bu fikirlerin dile getirilmesi AfPak bölgesinin küresel güvenlik açısından önemini teyit etmesi açısından yararlı olacaktır.

Türkiye-Afgan-Pakistan toplantılarında altı çizilen bir diğer konu da terörle mücadeleye karşı olan ortak tutumdur. Her üç ülkenin de terörle ilgili sıkıntıları vardır. Ülkelerdeki terörist eylemlerin niteliği ve içeriği amaçları birbirinden farklı da olsa küresel terörle mücadele bağlamında NATO’nun Soğuk Savaş sonrası yenilenen stratejisini de ortaya koymak gerekiyor. Afganistan’da ISAF (Uluslar arası Güvenlik Destekleme Gücü ) Komutanlığı’nı ikinci kez üstlenen Türkiye bölgede sadece askeri konularda değil toplumsal ve ekonomik açıdan da Afgan halkıyla bütünleşebilmek gerekliliğini toplantılar esnasında bizzat Abdullah Gül ifade etmiştir.

Bunun için Türkiye’nin bölgede kolaylaştırıcı ve arabuculu rolünün devam ettiği vurgulamıştır. Bu argümanlarına Irak işgali sonrasında Irak’taki mevcut farklı gruplar arasında Ankara’nın yürütmüş olduğu arabuluculuk rolüne de atıf yapmıştır. Afganistan’da farklı etnik grupların yaşadığını bilmekteyiz. Bu açıdan Afganistan hükümetinin de yardımlarıyla Ankara bölge halkının sağlık eğitim barınma gibi ihtiyaçlarında çalışmalar yapmaktadır. Türk askerinin halkla diğer Batılı güçlerin dışında direkt temas kurduğunu bilmekteyiz. Hatta diğer yabancı kuvvetlerin devriye gezerken Türk askeri bandını kullandıkları dillendirilmektedir. Afganistan’da görev yapan komutanlardan birisinin trafik kazasında ölmesi sonrasında Afgan halkının ilgisini de hafızalarımıza kazınmıştır.

Son olarak Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin de belirttiği üzere bu çalışmalardan Londra Konferansı’nda faydalanmak mümkündür. Fakat Türkiye’nin AfPak coğrafyasındaki desteği sayesinde uluslararası toplumun farkındalığının artırılmasına yönelik çabaların olgunlaştığını kabul etmemiz gerekiyor. Bu açıdan Türkiye’nin Cumhuriyet’in temel dış politik yaklaşımlarında bölgesel ittifaklar tesis etmek örneği açısından AfPak coğrafyasındaki işbirliği çabaları ve İran’ın hesaba katılmasıyla beraber ECO çerçevesindeki çalışmaların yeni bir Sadabakat Paktı’na zemin hazırlayacağını söyleyebiliriz. Bu durum Ankara’nın tarihsel sorumluluk alanlarıyla ve uluslararası alandaki etki alanıyla birebir örtüşmektedir. Ankara dış politik karar vericileri adı geçen coğrafyada daha geniş kapsamlı ve ortaklı çalışmaları devlet politikası haline getirip sürdürülebilir kılmalıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder